DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Finansal Korunmanın (Hedging) Önemi

Onur Çelik - YMM-CFO
2008 yılında Gazi Üniversitesi İİBF İşletme Bölümünden mezun olmuştur. Aynı yıl yapılan giriş sınavını kazanarak Maliye Bakanlığı'nda Gelirler Kontrolörü olarak göreve başlamıştır.2011 yılında yayımlanan 646 Sayılı KHK ile Vergi Müfettişliği kadrosuna atanmıştır. Vergi Müfettişi olarak Vergi Denetim Kurulu İstanbul Büyük Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı bünyesinde çeşitli sektörlerde faaliyette bulunan çokuluslu şirketler ile yerel büyük şirketlere ilişkin vergi incelemeleri ve transfer fiyatlandırmaları çalışmaları, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın merkezi ve yerel teşkilatlarında teftiş görevleri, Mali Suçları Araştırma Kurulu tarafından atanılarak “Suç Gelirlerinin Aklanmasına İlişkin Kanun” ile “Türk Ceza Kanunu” hükümleri çerçevesinde aklama suçu/kara para incelemelerinde bulunmuştur. Vergi Müfettiş Yardımcılarına mesleki eğitim çerçevesinde mali konularda seminerler vermiştir. 2013 yılı sonunda kamu görevinden istifa ederek Maliye Bakanlığı’ndaki görevinden ayrılmış olup halen özel sektörde çalışma hayatına devam etmektedir. TURMOB tarafından gerçekleştirilen 2015/3 YMM sınav döneminde başarılı olarak sınav sürecini tamamlamıştır. Sermaye Piyasası Faaliyetleri İleri Düzey 3 Lisansı, Türev Araçlar Lisansı, Kredi Derecelendirme Lisansı ve Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı olmak üzere 4 adet SPK Lisansına sahiptir. Bir çok meslek odasında eğitimler ve seminerler vermekte olup, çeşitli dergilerde ve ulusal yayın organlarında makaleleri yayınlanmıştır.

Türkiye’nin yaşamış olduğu ekonomik krizlere baktığınızda (1994-1998-2001-2008-2018)
söz konusu krizlerin temel sebebinin, özünde yüksek cari açık ve döviz kıtlığı olduğu görülür.
Sürekli cari açık veren ülkelerin parası orta ve uzun vadede mutlaka değer kaybeder.
Türkiye’de kur riskinin temeli budur.

TL’nin dış değer kaybının bir nedeni yüksek cari açık ise bir diğer nedeni de, TL’nin iç değer
kaybı olan enflasyondur.Zaten kur artışı beraberinde enflasyon artışını da getirmekte, süreç
adeta birbirini beslemektedir.

Hali hazırda yükselen kurlar nedeniyle cari açıkta azalma meydana gelse de cari açığın milli
gelire oranının 2018 sonu itibariyle %5,5 – % 5,7 arasında gerçekleşmesi beklenmektedir.
Ekim ayı itibariyle de TÜFE’nin ise % 25,24 oranında gerçekleşmiş oluşu da göz önünde
bulundurulduğunda, Türkiye’nin gelişmekte olan ülke ekonomileri arasında en kötü iki
göstergeye sahip olduğu söylenebilir.

İlaveten, ülke yerel paralarına olası döviz ataklarını bertaraf edebilmek adına merkez
bankalarının döviz rezervi bulundurmaları (asgari 3 aylık ithalatı karşılayacak düzeyde)
bakımından takip edilen önemli göstergelerden biri olan rezerv yeterliliğimiz de diğer
ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye de hala riskin görece yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Yukarı da yer alan tablodan da görüleceği üzere ülke olarak hala dış kırılganlığımız yüksek
olup, söz konusu göstergeler TL üzerinde baskı oluşturma potansiyelinin mevcudiyetine işaret
etmektedir.

Çözüm Ne Olabilir ?

İşletmeleri etkileyen çok sayıda risk olmakla birlikte, öncelikli olarak bunların başında
finansal risk gelmekte ve bünyesinde döviz kuru riski, faiz oranı riski, likidite riskini
barındırmaktadır.
Sermaye hareketlerinin serbest olduğu Türkiye gibi ekonomilerde hem faiz hem de döviz kuru
aynı anda kontrol edilemediğinden (ekonomi literatüründe üçlü açmaz diye tanımlanır)
merkez bankaları para politikası faizini kontrol etmekte ancak döviz kurunu ise serbest
bırakmak zorunda kalmaktadır. Türkiye de bu nedenlerle dalgalı döviz kuru yöntemini
uygulamakta olup, döviz kuru piyasa dinamikleri ve arz-talep çerçevesinde belirlenmektedir.

Bu şartlar altında ve piyasa koşullarına en uygun çözüm, belli miktarın üzerinde yabancı para
yükümlülüğü altına giren veya döviz açığı bulunan firmaların türev ürün kullanmaları ve
hedging (finansal korunma) yapmalarıdır.

Türkiye’de Türev Ürün Kullanımı Ne Düzeyde ?

Bilindiği üzere, belli miktarda bir mal veya kıymetin ve bunların karşılığı olan paranın,
işlemin ardından takas gününde el değiştirdiği piyasalar spot piyasalar iken, ilerideki bir
tarihte teslimatı veya nakit uzlaşması yapılmak üzere herhangi bir malın veya finansal aracın,
bugünden alım satımının yapıldığı piyasalar ise türev piyasalardır.
Türev piyasalar ise, forward, vadeli işlem (futures), opsiyon ve swap gibi finansal ürünlerin
tamamını içermektedir.

Birçok politik ve ekonomik belirsizliklerin yaşandığı Dünyamızda, tüm küreselleşen
ekonomilerde olduğu gibi ülkemizde bahsi geçen riskleri bünyesinde barındırmakta, bu
risklerden korunmak için (hedging) türev ürünlere duyulan gereksinim de her geçen gün daha
da artmaktadır.

Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) verilerine göre, Türk Bankacılık
Sektörünün Eylül 2018 itibarıyla gerçekleştirdiği türev ürün alım ve satım tutarı hacminin ise
3,5 Trilyon TL’ ye ulaşmış olduğu görülmektedir.

Yapılan türev işlemlerin türlerinin dağılımına baktığımızda ise büyük çoğunluğunun swap
(ana para) işlemlerinden oluştuğu görülmekle birlikte, tüm bu ürünlerin kullanımındaki
öncelikli amacın dış finansman kaynağı yaratmak ve TL’nin döviz karşısındaki değer kaybına
karşı pozisyon almak olduğu söylenebilir.

Sonuç

Son yaşadığımız ekonomik dalgalanma süreci, birçok işletmenin kur riskini iyi yönetememesi
nedeniyle, işletmelerin nakit akışlarının bozulması ve akabinde peşi sıra konkordatolar ve
iflaslar ile sonuçlanmıştır.Dünya’da Merkez Bankalarının bilanço küçülterek parasal
sıkılaştırma süreceğine girdiği ve faizlerin yönünün yukarı doğru olduğu (FED süreci), buna
bağlı olarak da dövizin pahalılaşarak kurların TL karşısında yine yükselebilme ihtimalinin
olduğu bir konjoktürde, Türk reel sektörü açısından hedging (koruma) işlemlerinin
yapılmasının her zamankinden daha çok önem arz ettiği düşünülmektedir

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.